Perşembe, Eylül 19, 2013

Ben Onu Çok Sevdim: Yeni bir kaçırılmış fırsat

Eğer Adnan Menderes'in yaşamı ve Türkiye'nin yakın tarihiyle ilgili bir dizi çekiyorsanız hata yapma lüksünüz, herhangi başka bir diziye nazaran çok daha az olmalı. Bu tip kaçırılmış fırsatlar beni üzüyor. Konu şu dönem için tam zamanında işlenecek bir konu, herkesin merak edeceğinin garantisi var.

O zaman şu hataları nasıl olur da yaparsınız?:

1950'lerde yaşıyoruz. Adam ülkenin başbakanı, evli, kadın ise ünlü bir opera sanatçısı, evet kocasıyla evliliği bitme noktasında, ama halen bir çocuğu var ve boşanmış değil.

Böyle bir durumdayken yanlarında gençlik dizilerinden fırlamış gibi bir arkadaş, sürekli bu ikisinin arasında oluşacak aşkın ne muhteşem bir şey olacağına dair ellerini çırparak ortada dolaşıyor, hatta bu sevincini Ayhan hanımın annesiyle bile sık sık paylaşmaktan kendini alıkoyamıyor!

Daha açık dile getireyim, bir kadın, ülkenin başbakanı karısını en yakın arkadaşıyla aldatsın diye büyük bir heyecan duyuyor.

Akıllara ziyan bu merkez etrafına cereyan eden olaylar, istedikleri kadar dramatik olsunlar, biz nasıl etkileneceğiz?

Bunun dışında Türk dizilerinde son zamanlarda biraz sık gördüğüm başka bir hata var. Tek başına söyleyince çok etkileyici olacak bir sahne düşünülüyor, ve bu sahne hiç bir dayanağın üzerine oturtulmadan öylece önümüze getiriliyor. Evet, birinci bölümün sonundaki ana fikir çok etkileyici. Bir kadın, yapacağı kaçamağın suçluluğu ve heyecanı içinde evde bekliyor, diğer kadın, adamın karısı, yeni bir şevkle kocasını evde bekliyor ve küçük çocukları da odasının camında babasının yolunu gözlüyor.

Yaratılan bu durum ve çatışma gerçekten tek başına güçlü.

Ama bunun bizde bir duygu uyandırması için gerçekten böyle yaşandığını düşündürmesi gerekiyor. Oysa biz o sırada şu tip sorularla boğuşuyoruz:

Ülkenin başbakanı, akşam şehre dönüyor ve kimse saat kaçta nerede olacağını bilmiyor mu?

Ayhan hanıma randevu verdi ama saat kaçta geleceğini söylemedi mi?

Eve gelmeyeceği belliyse karısına geç kalacağını haber vermedi mi?

Ülkenin başbakanı özel şöförüyle birlikte bir kadına akşam yemeğine gidecek ve bundan hiç bir gazetecinin haberi olmayacak mı?

Yoksa biz sahiden 1950'lerde böyle şeylerin doğal karşılandığı bir ülkede mi yaşıyorduk???

Hiç yorum yok: