Pazar, Ocak 15, 2012

m015 - Kurtuluş Son Duraktan Az Önce Kaybedilen Hikaye

Dikkat, bu yazı “Kurtuluş Son Durak” filmi ile ilgili “spoiler” içermekte. Filmi izlemediyseniz ve izlemeyi düşünüyorsanız okumamanız tavsiye edilir.

Sanırım yakın bir gelecekte bir filmin tamamını başarıyla yazmayı ve çekmeyi de becereceğiz. Son dönemde seyrettiğim Türk filmlerinin bende uyandırdıkları his bu, Kurtuluş Son Durak’ta da aynısı oldu.

Film, güzel bir kara mizah örneği olarak başlıyor ve uzunca bir süre de bu şekilde devam ediyor. “Şiddet yanlısı” olarak bir araya gelmiş kadınlar arka arkaya üç erkeği öldürüyorlar. Buraya kadar filmin başarılı olduğunu bence tartışmasız şekilde ispatlayan şey, cinayet gibi tüyleri ürpertecek bir olayın bizi güldürebilecek şekilde aktarılması.

Film bunu sahiden başarıyla gerçekleştiriyor.

Bu noktaya gelene kadar da bazı zayıflıklar yok değil, ancak her zaman dile getirdiğim gibi, seyrettiğimiz eser genel anlamda güzelse, arada yapılmış bazı mantık hataları, ya da filmin kusurları pek gözümüze batmayabiliyor.

Öncelikle psikolog Eylem’in intihara kadar ulaşmış bunalımından kurtuluşunu ve şiddet gören kadınlara destek olan güçlü kadın modeline geçişini pek anlayamıyoruz. Ne oluyor da kendi bunalımlarından kurtulup komşularını örgütleyecek kadar bilinçli bir hale geliyor, belli değil.

Ayrıca Eylem’in temel meselesinin şiddetle ilgili değil, sadece kendisini terk eden, üstelik en yakın arkadaşıyla da aldatan eski nişanlısıyla olması, diğer kadınların derdine ortak olmasını biraz olsun zayıflatıyor. Hiç kuşkusuz kadına karşı şiddet, Eylem’in de hayatını bir noktasında etkilemiş olsaydı, onun bu mücadelesi bize biraz daha yakın, biraz daha tanıdık gelirdi. Diyeceksiniz ki senaryoda böyle bir klişeye kapılmamak için farklı bir kurgu hazırlanmış olabilir. Hiç sanmıyorum. Sonuçta payvon şarkıcısını metres alan mafya babası ve karısını sürekli döven sarhoş koca klişelerinden hiç çekinmeyen senaristin Eylem’i bilinçli olarak şiddet mağduru olmayan bir karakter olarak yarattığını düşünmüyorum.

Senaryonun bir başka şaşırtıcı zaafı da, aynı fonksiyona sahip iki karakterin olması. Vartanuş (Demet Akbağ) ve Füsun (Asuman Dabak) bu hikaye içinde kendilerine sadece “komşu” kategorisinde yer bulabilirler. Öyleyse ikisi birden fazla. İkisinin de oyunculuğuna söyleyecek hiç bir sözüm olmamakla birlikte hikayede birinden birinin çıkması gerektiğine inanıyorum. Barış Pirhasan ustanın böyle basit bir prensibi çiğnemiş olması şaşırtıcı.

Sonuçta bu zaaflarıyla birlikte film bizi güldüre güldüre bir noktaya kadar geliyor.

Ve ne oluyorsa üçüncü adamın (Eylem’in eski nişanlısı) banyoda tesadüfen ölmesiyle oluyor. Aslında bu noktada da, diğer iki adamın bir yerde kazayla, istemeden öldürülmesinin yanında Goncagül’ün basbayağı tabancayla ateş ederek mafya babasını öldürmesinin de filmin genel havasına aykırı kaçtığını söylemeden edemeyeceğim. Goncagül epey bir mağdur olabilir, olanca haksızlığa da uğramış olabilir, ama bir dakika! Resmen silahı çekiyor ve üç el ateş ederek adamı öldürüyor. Bunun neresine gülelim? Bunu nasıl diğer iki ölümle bir tutalım?

Filmin komikliğinin merkezinde “Biz her türlü şiddete karşıyız” diyen kadınların şiddete karşı koyalım derken karşılarına çıkan adamları istemeden öldürmeleri var. Bu cinayet ise resmen hikayeye ihanet.

Filmi seyrederken bunu da sineye çekmiş olduğumu farkediyorum şimdi.

Ama ondan sonra polislerin evi basması, sokaklarda kadınların örgütlenip pankartlar açması vs vs... ile film bütün havasını kaybediyor, bambaşka bir şeye dönüşüyor. O noktaya kadar işlenmiş, mükemmel olmasa da epey kalbur üstü kara mizahla keyiflenmişken, bir kez daha eşekten düşmüşe dönüyoruz. Finale sığdırılmış bu olayların filmin hikayesinde hiç yeri olmamalıydı.

Hele hele üç ölüm arasında en az cinayete benzeyen olay ile Eylem’in hapse düşürülmesi de sadece ve sadece “güçlü Eylem, hapiste de kadınları örgütlendiriyor”u anlatabilmek için düşünülmüş, tam bir Deus Ex Machina örneği.

Maalesef filmlerin finalleri çok önemlidir. Kurtuluş Son Durak, belki bir buçuk saate yakın bir süre hayli oturaklı, tutarlı ve güldürmeye meyilli devam ettikten sonra son yarım saatte bir çuval incir berbat oldu. Seyirci olarak filmden çıkarken hissettiğimiz de ne yazık ki bu son yarım saatin damağımızda bıraktığı tat oldu.