Cumartesi, Mayıs 22, 2010

m013 - Sorayayı Taşlamak... Sanatın Sınırı Nerede?

Dikkat, bu yazı Sorayayı Taşlamak filmi ile ilgili "spoiler" içermekte. Filmi izlemediyseniz ve izlemeyi düşünüyorsanız okumamanız tavsiye edilir.

Bir sanat eserinin amacının ne olduğu tartışmalı bir konu. Ancak sanırım hemen hemen herkesin fikir birliğinde olacağı şey, seyircide bir duygu uyandırmak. Bu duyguyu uyandırmak için insan psikolojisini de göz önünde bulundurarak bir yığın teknik sıralanabilir. Örneğin geçenlerde bir makalede komedi filmlerinde kullanılabilecek tekniklerden birkaçını okudum. Kahramanın başaramayacağı bir hedefe doğru koşması, ama bunu başarabileceğine yürekten inanmasının, komik bir durum oluşturacağı söyleniyordu.

Ya da bir savaş filmi çekiyorsanız elbette ki savaş sırasında karşılaşabileceğiniz sahneleri biraz olsun seyirciye göstererek (kopan bacaklar, iltihap kapan yaralar, acı çeken yaralılar...) onlarda bir duygunun uyanmasını sağlayacaksınızdır. Savaşın askerleri nasıl o an için insanlıktan çıkardığını göstereceksinizdir.

Aslında temel olarak, izleyiciye ne kadar çok gerçeği gösterirseniz, onları o kadar çok etkilersiniz. Gerçek yaşam hikayelerinden esinlenerek yazılan senaryoları bu yüzden severiz. Senarist orada olayın gerçekliğine seyirciyi inandırmak zorunda değildir, olayın kendisi zaten gerçektir!

Soraya'yı Taşlamak, yazıldığına göre, gerçek bir hikayeden esinlenerek çekilmiş. Bir insanın taşlanarak öldürülmesi ne olursa olsun herkesi derinden etkileyecek bir konu, hiç şüphe yok. Filmin İslam düşmanlığını yaymak için çekildiği gibi düşünceleri tartışmaya girişmeyeceğim, orası benim alanım değil diye düşünüyorum. Ben buna bağımsız bir sanat eseri olarak bakmaya çalışıyorum. Sonuçta recm ile ölümüne karar verilmiş bir kadın var. Bu da bizde ister istemez bir duygu uyandırıyor.

Evet, senarist ve yönetmen bu filmde de mümkün olduğu kadar gerçeği göstererek izleyiciyi etkilemeyi hedeflemiş. Bunu bence fazlasıyla da başarmışlar. Ama gerçeği göstermek... Nereye kadar?

Filmde herhalde 10-15 dakikalık bir recm sahnesi var ki, insanın midesini kaldıracak türden. Hayatımda ilk kez bir filmi seyrederken sahne bitene kadar gözlerimi kapadım. Filmden çıktığımda, gerçek olduğunu bildiğimiz bir olayı bu kadar yalın vermenin doğru olup olmadığını düşünüyordum. Elbette ki bu konuda evrensel bir doğru-yanlıştan bahsedilemez, ancak benim için sanatın sınırlarının aşıldığını hissettim.

Bence bu kadar fazla gerçek, biraz "bel altı vurmak" oluyor. Eğer seyirciyi etkilemeye giden her yol mübahsa, o zaman gerçek bir recm olayını filme alıp onu göstersinler, bunun adı da mı sanat olacaktı?

Sorayayı taşlamak çok tartışmaya ve polemik oluşturmaya açık bir konuyu ele almış. Bence filmin konusu hayli sıradan ve senaryosu açıkça zayıf, kötü. Ama bütün film, sondaki recm sahnesine hazırlık olduğu için tüm duygularımızı alt üst eden bir finalle bizde duygu uyandırma hedefine ulaşmış oluyor.

Son 10 dakikasında belinden aşağısı toprağa gömülmüş bir kadının başına atılan taşların alnını nasıl yardığını, kendi kanında nasıl boğulduğunu bu kadar belgeselvari bir biçimde göstermeden de bizde o duyguyu uyandırmış olsaydı, filmi başarılı bulurdum. Ancak bence, filmin finalindeki 10 dakikayı çıkarın, geriye hemen hemen hiç bir şey kalmıyor.

Ayrıntılı bir recm sahnesi izlemeye meraklı olanlar kaçırmasın. Çok etkileneceksiniz!..

Hiç yorum yok: