Senaryo yazımı hakkında yabancı dilde yayınlanan makalelerin çevirileri ve kendi yazdıklarım...
Pazar, Şubat 03, 2013
Karganın Bahçesi - Bölüm 1
Dış/GüN ORMAN
Bir ormandayız. Uzaktan insan boyunu aşan çalılar görüyoruz,
biraz yaklaştığımızda içlerinde bir hareketlilik göze
çarpıyor, bir sopa çıkıp görünüyor sonra kayboluyor, sonra
bir sırt çantasının ucu, arada bir çocuk kafası ortaya
çıkıyor, belli ki tökezleyip düşüyor. Bir grup insanın
ilerlediği anlaşılıyor, onları görmüyoruz, ama konuşmalarını
duyuyoruz. Homurtular yükseliyor arada.
HAFıZ (SES)
Hey! Mızmızlanlamayalım arkadaşlar!
Gizli bahçeye vardığımızda hepiniz
bana teşekkür edeceksiniz.
Hayatınızda görecebileceğiniz en
güzel doğa köşesine götürüyorum
sizi! Yolunu bir tek benim bildiğim
bir cennet bahçesi!
DUYGU (SES)
Hafızcığım, ben şu anda çalıdan
başka bir şey göremiyorum ve sana
inanmakta biraz zorlanıyorum
doğrusu.
RÜYA (SES)
Anne ben 18 yıldır senin bir
erkeğin ağzından çıkmış herhangi
bir söze inandığını görmedim ki
zaten.
Bir süre sessizlik olur, nefes alıp vermeler... Arkalardan
yaşlı bir erkek sesi duyulur, yapmacık bir babacan ses
tonuyla.
YİĞİT (SES)
Rüya, tatlı kızım, annenle böyle
konuşmasan? Sana yakışmıyor.
Bir çocuk bıkkın bir ses tonuyla araya girer.
KENAN (SES)
Moda insanın kendine yakışanı
konuşmasıdır oysa.
HALİDE (SES)
Kenan! Soğuk şakalarının vakti
değil.
KENAN (SES)
Öf anne, ben de kendime yakışanı
konuşuyorum işte.
ÖZGÜR (SES)
Bana sorarsan komikti de üstelik
Halide...
KENAN (SES)
Bravo babam! İnce esprilerimi bir
tek sen anlıyorsun zaten.
HALİDE (SES)
Özgür sen yüz veriyorsun buna!
Özgür ile Kenan kikirderler, Özgür belli ki dirsek atıp
susturur Kenan'ı. Bu sefer daha çekingen, daha alçak sesle,
öZGüR (SES)
Sadece doğruları söylüyorum.
Sonuçta biraz saygısızlık etmiş
olabilir, ama espri komikti.
ŞİVA (SES)
Arkadaşlar! Nefesimizi konuşmak
için değil de, etrafımızdaki şu
pozitif enerjiyi solumak için
harcasak diyorum...
ORHAN (SES)
Pozitif enerji derken burnumuza
giren otları mı kastediyorsun Şiva?
ŞİVA (SES)
Nasıl görmek istiyorsak öyle
görürüz Orhancığım. Nasıl görmek
istiyorsak öyle. Sen beyaza bakınca
siyah görmek istiyorsan öyle
görebilirsin.
Bir başkasının alıngan tepkisiyle konuşma bölünür.
YILMAZ (SES)
Şiva hanım, bir şey mi ima
ediyorsunuz?
Uzunca bir sessizlik olur. Kimse bir şey söyleyemez.
DUYGU (SES)
Anlayamadık Yılmaz bey. Ne ima
ediyor olabilir ki?
Dış/GüN, ORMAN,
Çalıların içine giriyoruz, zenci bir adamın yüzünden
açılıyoruz.
YILMAZ
Özellikle siyah dediniz gibi geldi
de bana.
Yılmaz'ın yanında yürüyen karısı Emine utanç içinde,
fısıldayarak susturmaya çalışır Yılmaz'ı.
EMİNE
Yılmazcığım ne alakası var allah
aşkına.
YILMAZ
Ne alakası varmış! Yolculuğun
başından beri laf dönüp dolaşıp
illa bir şekilde siyaha geliyor
farkında değil misin Emine? Başka
renk mi yok bu dünyada!
Kenan muzipçe yaklaşır.
KENAN
Sen dua et Yılmaz amca, koyu siyah
da bir renktir sonuçta.
Arkadan Özgür'ün güldüğünü duyarız, Halide kıpkırmızı
kesilmiş, koşarak gelir Kenan'ı tuttuğu gibi uzaklaştırır.
Kenan cümlesinin sonunu havada uçarken söylemiştir.
HALİDE
Mor diye de bir renk var ama. Göz
moru.
Yılmaz çocuğun peşinden bakarak sinirli sinirli yürümesine
devam eder ama biraz önünde elinde asa gibi sopasıyla,
grubun rehberi Hafız duruyor. Ona çarpıp kendine gelir.
HAFIZ
Evet arkadaşlar, konuşmayan kalmadı
sanırım.
Kenan arkalarda bir yaşlı kadını işaret eder.
KENAN
Kaldı.. Müzeyyen teyze daha
konuşmadı.
Hafız bir an tereddüt eder, ne diyeceğini bilemez, sonra
boşverir, devam eder.
HAFıZ
Her neyse... Bakın, birazdan
yüksekçe bir yerden geçeceğiz,
dikkatli olalım lütfen.
Hafız elindeki sopayla önündeki otları aralar ve aniden
durur... Önünde geniş bir boşluk açılmıştır. Arkasından
gelen Yılmaz ona bir kez daha çarpar.
Dış/GüN, UçURUM KENARı
Hafız'ın "hafifçe yüksek" dediği yer basbayağı bir uçurum.
Dağın kenarını takip eden en fazla bir metre genişliğinde
bir patika var ama yan tarafı göz alabildiğine uçurum,
aşağısı görünmüyor bile. Duygu dehşet içinde yaklaşır, biraz
uzaktan, aşağıya bakarak.
DUYGU
Ne! Bizim buradan geçeceğimizi mi
sanıyorsun??? Keçi miyiz biz?
Yiğit yaklaşır, yaşlı kurt, Duygu'ya hava atma fırsatını
kaçırmak istemiyor.
YİĞİT
Korkmayın Duygu hanım, koluma
girersiniz, ben sizi korurum.
DUYGU
Asla olmaz!
Yiğit biraz bozulur, bu arada Halide, Özgür ve Kenan da
gelirler. Halide boşluğu görür görmez çığlık atar.
HALİDE
Aman allahım! Hafız, delirdin mi
sen! Buradan geçemeyiz. Hemen şimdi
geri dönüyoruz!
Kenan ise umursamaz tavırlarla iyice kenara kadar gelir.
KENAN
Hey! Hiç de fena değil haa...
HAFIZ
Yahu neden korkuyorsunuz? Bugüne
kadar buradan düşen olmadı.
Müzeyyen hanım da gelmiş, çekingen bir şekilde soruyor.
MÜZEYYEN
Kaç kişi geçti ki buradan Hafız
oğlum?
Hafız kısa bir tereddütten sonra;
HAFIZ
Ben geçtim, en az beş kez.
YILMAZ
Sen bugüne kadar buradan kimseyi
geçirmedin mi yani?
HAFIZ
Eee.. Öhöm.. Ama ben geçtim
diyorum. Hiç de düşmedim.
DUYGU
Ha bravo! Hiç düşmemiş!
ŞİVA
Ama sahiden şimdi tadını kaçırdın
Hafız! Bu ne? Bizi buradan geçirmek
mantıksızlık!
ORHAN
Valla Şiva'ya bile mantıktan
bahsettirdin ya, gerçekten tebrik
ediyorum seni. Ben on yıldır
yapamadım böyle bir şeyi.
YILMAZ
Biz deneme tahtası mıyız kardeşim?
Hadi, dönüyoruz geri.
Yılmaz Hafız'ın kolundan tutup geri çekmeye çalışır.
Diğerleri de destek olurlar.
DUYGU
Hemen şimdi dönüyoruz hem de!
RÜYA
Anneme katılmak hiç hoşuma gitmese
de, sahiden...
Diğerleri de "dönüyoruz" diyecekken, arkalarından dev bir
gölge yükselir ve inanılmaz derecede gürültülü bir ayı
kükremesi duyulur.
Dış/GüN, KEçİ YOLU
Bir sonraki sahnede ekibin tamamını canhıraş biçimde daracık
patikada koşarken görüyoruz. Hepsi ayıdan kaçmakta, arkadan
Hafız sesleniyor.
HAFIZ
Yahu ne kaçıyorsunuz! Buranın
ayıları zararsızdır.
Ekiptekiler arkalarına dönüp bakarlar, Hafız'ın arkasından
büyük bir gölge yükselmiş. Çığlık çığlığa kaçmaya devam
ederler. Hafız hala işin gırgırında.
HAFIZ
Hem keçi misiniz siz? Bu yolda bu
kadar hızlı koşulmaz ki. Maazallah
ilk düşen siz olun istemem.
Bütün ekip yolun darlığına ve tehlikeye rağmen gözlerini
karartmışlar, bütün güçleriyle koşuyorlar.
MAğARA AGZı
Koşa koşa sonunda bir mağara ağzına gelirler, hepsi nefes
nefese, yere yığılmışlar. Hafız bile derin derin soluyor.
HAFIZ
İşte macera diye ben buna derim!
Değil mi ama?
Hiç biri cevap vermez. Oturdukları yerden ters ters bakarlar
sadece.
HAFIZ
Ne kızıyorsunuz? Ben mi dedim size
haldır haldır koşun diye?
Manzaranın tadını çıkaracaktık
oysa.
Duygu sinirli bir şekilde yerinden kalkar, Hafız'ın yanına
gelir. Eliyle geldikleri yönü göstererek.
DUYGU
Hafız! Ne manzarasından
bahsediyorsun sen? O hayvan neydi?
HAFIZ
Ayı. Sadece şirin bir ayı.
Kenan oturduğu yerden laf atar.
KENAN
Hafız abi o ayı hepimizi sabah
kahvaltısı niyetine yer be.
RÜYA
Umarım bir daha karşılaşmayız o
şirin canavarla!
Bir anda herkes birbirine bakar. Kenan yine muzipçe cevap
verir.
KENAN
Tabii, oradan bir daha geçmezsek
karşılaşmayız herhalde?
HALİDE
Başka dönüş yolu var mı Hafız?
Hafız aldırış etmez, ayağa kalkıp mağaranın içine girer,
sesi derinlerden gelir.
HAFIZ
Yok. Ama siz düşünmeyin bunları.
Haydi bu yoldan.
Iç/GüN, MAğARA İÇİ
Çok loş bir ışıkta ilerliyorlar. Hafız biraz daha alçak
sesle devam eder.
HAFIZ
Yeter ki gece karşılaşmayalım.
YİĞİT
Nasıl yani Hafız evladım? Gece
saldırıyor mu bu canavar?
HAFIZ
Evet ama merak etmeyin biz akşama
kalmaz otele dönmüş olacağız Yiğit
bey.
Yiğit etrafındakileri koruyacak tonda
YİĞİT
Silahımız var mı?
MÜZEYYEN
Ay ne silahı Yiğit bey,
korkutuyorsun beni.
YİĞİT
Öyle deme Müzeyyen, av peşinde
koşarken az ayıya rastlamadım ben.
Hele bir keresinde...
Kenan araya girer.
KENAN
Hah. Bir avcı hikayesi eksikti.
Aramızda bir İtalyan, bir Fransız,
bir de Laz varsa tamam olacak.
Özgür güler yine. Halide ise sinirlenir.
HALİDE
Ben komik bir şey göremiyorum
burada.
KENAN
Göremezsin çünkü burası çok
karanlık anne.
Özgür ve Kenan yine kikirder. Bu arada Hafız meşale gibi bir
şey yakar, etrafları aydınlanır, sarkıtlar, dikitler...
Büyüleyici bir manzara. Rüya hayranlıkla bir çığlık atar,
tavana, etrafına baka baka bir kayaya doğru ilerler, elini
bir çıkıntıya koyar. Karşısında herkes donmuş vaziyette ona
bakıyor. Rüya anlamaz tabii, "ne bakıyorsunuz?" der gibi
insanları süzer. Hiç biri ağzını açamıyor. Duygu çok yavaş
hareketlerle Rüya'ya yaklaşır.
DUYGU
Rüyacığım... Kızım... Sakin ol..
RÜYA
Ne diyorsun anne ya?
DUYGU
Tamam... Şimdi, sakın... Arkana
bakmıyorsun, yavaşça bana doğru
geliyorsun.
Kenan koşarak gelir.
KENAN
Evet Rüya, sakın arkana bakıp da
elini koyduğun şeyin...
Duygu dehşet içinde Kenan'a döner. Rüya elini koyduğu yere
bakar ve avazı çıktığı kadar bağırmaya başlar.
KENAN
İskelet olduğunu görme...
Diyecektim.
Rüya elini çektiği anda yan yana oturmuş şekilde duran,
yanmış üç iskelet, yana doğru devrilirler, kemik sesleri
yankılanır. Rüya korku içinde Duygu'ya sarılır.. Birkaç
saniye sonra ne yaptığının farkına varır, annesini bırakıp
sarılacak başka birisine bakınır, Müzeyyen hanıma sarılır.
Keseriz.
DIŞ/GÜN, MAĞARA İÇİ
Aynı sahneden tekrar açılırız, ekip çember şeklinde
toplanmış, ortalarına Hafız'ı almışlar.
YİĞİT
Hafız oğlum. Burada üç ceset var
yahu.
HAFIZ
Evet Yiğit ağabey. Ölmüşler
besbelli.
Halide çileden çıkar.
HALİDE
Onu biz de görüyoruz Hafız!
ÖZGÜR
Hatta ölmekle de kalmayıp, yanmış,
küle dönmüşler.
KENAN
Hepsi resmen zenci olmuş baba ya!
Yılmaz Emine'ye döner.
YILMAZ
Ben sana demedim mi. Laf bir
şekilde siyaha geliyor illa ki.
RÜYA
Şeyy.. Burada daha fazla
durmasak... Olur mu acaba?
HAFIZ
Hay ağzını seveyim Rüya! Evet,
yarım saat daha yolumuz kaldı,
haydi. Çok eğleneceğiz!
Deyip yürümeye başlar, ama Duygu sanki ışık hızıyla önüne
dikilmiştir. Burun buruna gelirler.
DUYGU
Afedersin Hafız. Benim kızım az
önce bir iskelete dokundu. Ve biz
hiç eğlenmiyoruz. Kimdi o cesetler?
HAFIZ
Biri halamın oğlu Cengiz... Diğeri
Mine abla... Üçüncüsü ise..
Yapmacık hareketlerle iskeletlere doğru yaklaşır, inceler.
HAFIZ
Valla onu tanımıyorum... Of nereden
bileyim ben Duygu, boşverin, biz
yolumuza bakalım.
DIŞ/GÜN, MAĞARA İÇİ
Ekip sinirli biçimde yürümeye devam ediyor. Uzakta bir ışık
görünür gibi. Kenan Rüya'nın yanına gelir.
KENAN
Rüya.
Korkacak bir şey olmamasına rağmen Rüya boş bulunup yerinde
sıçrar korkudan.
RÜYA
Ay ödümü kopardın! Ne var?
KENAN
Rüya durumu bir özetleyelim
istiyorum. Az önce karşımıza bir
canavar çıktı değil mi?
RÜYA
Evet, aynen öyle oldu.
KENAN
Sonra şurada üç ceset gördük değil
mi?
RÜYA
Ayyy!!
KENAN
Ve bizim rehberimiz bunları doğal
karşılıyor değil mi?
RÜYA
Evet... Eee?
KENAN
Biz buraya gelmeden önce bir uçak
kazası filan geçirmiş olabilir
miyiz sence?
RÜYA
Ay ne saçmalıyorsun sen!
KENAN
Hani dizi vardı ya, öldük herhalde
biz, böyle saçma şeyler ancak
hayaletlerin başına gelir yahu.
Rüya şüphe içinde bakar Kenan'a, ondan sonra çığlık atarak
kaçar. Kenan bu sefer babasının yanına gelir.
KENAN
Baba sen de soğuk hissediyor musun?
Ürperti gibi hani?
ÖZGÜR
Eh. Bir mağaradayız sonuçta.
KENAN
Baba...
ÖZGÜR
Efendim?
KENAN
Sana kötü bir haberim var.
Özgür dinliyor.
KENAN
Biz... Amaan neyse, nasıl olsa
söylesem de kabul etmeyeceksin.
Kenan kollarını, gövdesini elleriyle kontrol ederek
uzaklaşır. Tam bu sırada Hafız'ın sesi duyulur, ışık iyice
güçlenmiştir.
HAFIZ
İşte geldik bile! Sizden bir ricam
olacak arkadaşlar.
Ekip neredeyse nefretle bakıyor Hafız'a.
HAFIZ
El ele tutuşmanızı ve gözlerinizi
kapamanızı rica ediyorum.
KENAN
Ruh çağıracaksak hiç gerek yok, ben
söyleyeyim.
HAFIZ
Hadi, ben söyleyene kadar gözleri
açmak yok!
İsteksiz de olsa gözlerini kaparlar, el ele tutuşurlar.
Dış/GüN, MAğARA çıKışı
Tekrar ekibi görüyoruz, hepsi el ele tutuşmuş, gün ışığına
çıkmışlar. Hafız bir konser öncesinde sanatçıları anons
ediyor gibi, eliyle sahneyi göstermekte.
HAFIZ
Evet! Ta taaam!
Hepsi gözlerini açarlar ve hızla yüzlerindeki sinirli ifade
silinir, hepsi huşu içinde etrafını seyrediyor. Yavaş yavaş
gevşediklerini görüyoruz. Kamera manzaraya doğru döner. Tam
bir cennet köşesindeyiz. Bir göl, etrafında yüksek dağlar,
gölün kıyısı ağaçlık, yeşil, mavi iç içe... Şiva çığlık
atarak göle doğru koşar, önce sabah jimnastiği gibi
hareketler yapar, havayı içine çeker, sonra yere oturur,
lotus pozisyonunda meditasyona geçer. Hafız gururla göle
doğru yürür.
HAFIZ
Size muhteşem bir yer, bir cennet
bahçesi olduğunu söylemiştim değil
mi?
Hepsi büyülenmiş gibi. Cevap veremiyorlar. Sadece Kenan
kendi kendine mırıldanır.
KENAN
Demek cennet bahçesi...
RÜYA
Ne var? Beğenmedin mi?
KENAN
Hıh... Beğendim.. Beğenmez olur
muyum hiç. Benim anlamadığım, bütün
bu insanlar cennete mi geldi?
İçimizde hiç mi günahkar yok? Bu
işte bir yanlışlık olmalı.
RÜYA
Ne saçmalıyorsun sen ya? Aman,
neyse.
Rüya da göle doğru yürür.
DIŞ/GÜN, GÖL KENARI
Ekip göl kenarına yayılmış, geziyorlar, fotoğraf makinaları
çıkartılmış, herkes fotoğraf çekiyor, sadece Şiva, yerde
oturuyor, meditasyonunu bitirmiş, gözleri yarı açık,
seyrediyor. Arka arkaya fotoğraf karelerini görüyoruz. Çok
güzel görüntüler, göl, dağ, çiçekler, çiçeklerin üzerindeki
böcekler vs... Son olarak bir fotoğraf makinasının gözünden
etrafı tarıyoruz, sağa sola dönerken bir anda bir ağacın
tepesindeki Hafız'ı görür gibi olur, farketmez devam eder,
sonra bir anda tekrar ona döner. Hafız Tarzan gibi, üstünü
çıkartmış, ağacın çok yüksek bir dalında duruyor. Fotoğraf
makinasının Müzeyyen'in olduğunu anlarız. Hala fotoğraf
makinasından görüyoruz olayları.
MÜZEYYEN (SES)
Ayyyy!! Hafız, yavrum ne yapıyorsun
orada?
Hafız gururla seslenir.
HAFIZ
Göle atlayacağım Müzeyyen teyze.
Her geldiğimde yaparım ben bunu.
MÜZEYYEN (SES)
Ama... Allah muhafaza yavrum.. Çok
yükse..
Müzeyyen daha sözünü bitiremeden Hafız dalın üzerinde bir
yaylanır... Bir daha yaylanır... Son bir kez yaylanıp suya
atlayacakken gümbürtüyle dal kırılır, Hafız dengesini
kaybedip suya düşerken kafasını ağaca çarpar, birkaç tur
dönerek suya düşer. Makina otomatiğe bağlamış şekilde bu
düşüşü sahne sahne çekmekte.
DIŞ/GÜN, GöL KENARI
Göl kıyısında toplanmışlar, Hafız yerde, baygın yatıyor.
Yiğit yaklaşır, tokat atar hafifçe, sonra biraz daha sert
vurur. Ayılmaz. Ayılmadıkça daha sert vurur, en sonunda
yumruğunu kaldırmış, tam vuracakken Yılmaz tutar elini.
YILMAZ
Ne yapıyorsun yahu, öldüreceksin
adamı.
Emine yaklaşır. Hafız'a bakar.
EMİNE
Öldü mü yoksa?
Yiğit katil psikolojisiyle ellerini çeker.
YİĞİT
Ben bir şey yapmadım.
Kenan ise biraz arka planda kalmıştır, yerdeki taşlarla
oynuyor, umursamaz biçimde.
KENAN
Ölmez. Merak etmeyin.
ORHAN
Nereden biliyorsun?
Kenan yine bakmadan, umursamaz şekilde mırıldanır.
KENAN
Aynı suda iki kez yıkanılmaz.
Şiva hala uzakta meditasyon pozisyonunu bozmamış, olan
bitenle ilgilenmiyor gibi. Kenan'ın bu sözü birden ilgisini
çeker. Hemen kalkıp yanına gelir, elini çocuğun vücudu
etrafında gezdirir, dokunmadan.
ŞİVA
Auranı hissediyorum Kenan. Sende
müthiş bir enerji var.
ORHAN
Şiva, rehberimiz şurada ölü gibi
yatıyor, sen hala aura maura
peşindesin. Seni dünyamıza davet
ediyorum canım.
ŞİVA
Orhan! Dünyadayım ben zaten, şifa
göndermeye çalışıyordum. Reiki
yapıyordum.
Hepsi dönüp Hafız'a bakar, kımıldamadan yatıyor hala. Önce
Yiğit yaklaşır, nefes alıp almadığını kontrol ediyor.
YİĞİT
Nefes almıyor galiba..
Diğerleri de Hafız'ın üzerine doğru eğilirler. Bütün kafalar
yaklaşmış nefesini duymaya çalışırken, Hafız bir anda dehşet
içinde bağırarak ayılır, hepsinin ödü kopar tabii, en başta
Rüya, oturduğu yerden 2 metre öteye zıplar, çığlıklar atarak
bir daire etrafında koşmaya başlar. Tabii sadece Kenan
umursamaz şekilde yerdeki taşlarla oynuyor.
KENAN
Ben size demedim mi?
ŞİVA
İşte bu gerçek şifa! Görüyor musun
Orhan? Evrenden istedim, o da
verdi. İyileştirdi Hafız'ı.
EMİNE
Allahıma şükürler olsun. Dönünce
bir kurban keseceğim.
DIŞ/GÜN, GÖL KENARI
Hafız yerde oturuyor, etraftakiler biraz sakinlemiş, ama
Hafız'ın bağırması durmuyor, sürekli bağırıyor, hareket de
etmiyor. Yiğit karşısına geçer, elini gözlerinin önünde
hareket ettirir, Hafız tepki vermiyor. Yiğit önce bir iki
sallar, baktı yanıt almıyor, yine önce hafif, sonra güçlü
tokatlar indirmeye başlar, sonlara doğru gözü dönüp
yumruğunu havaya kaldırır, Yılmaz bunu görüp tekrar tutmak
için atılır. Ağır çekime geçeriz, Yılmaz'ın eli uzanır...
Yiğit'in yumruğu en geriye kadar açılır... Yılmaz yetişecek
gibidir, uzanır... Ancak parmaklarının ucundan kaçırır,
Yiğit'in yumruğu Hafız'ın suratında patlar, boks maçlarında
olduğu gibi yanaklarının sallandığını, çenesinin sağa sola
gittiğini görürüz. Çekim tekrar normal hızına döner. Hafız
susar. Bir süre bakar Yiğit'e.
YİĞİT
Kusura bakma ama başka türlü
susmayacaktın.
Hafız bir süre daha sessiz durur, sonra küt diye tekrar
bayılır. Keseriz.
DIŞ/GÜN, GÖL KENARI
Bir önceki sahneye benzer şekilde açılırız. Herkes Hafız'ın
başında toplanmış, Yiğit'i ise biraz ötede bir ağaca
bağlamışlar sarmaşıklarla.
YİĞİT
Deli gibi bağırıyordu, ne yapayım.
ORHAN
Bu sefer kesin öldü.
Kenan, aynı pozisyonda, taşlarla oynuyor.
KENAN
Ölmeeeez.
Hepsi kalkıp Kenan'ın yanına gelirler bu sefer merakla.
Halide iyice endişelenmiştir.
HALİDE
Kenan, ne yapıyorsun sen orada?
KENAN
Beş taş oynuyorum.
HAFIZ
Peki ama neden?
Herkes dönüp dehşet içinde Hafız'a bakar. Kalkmış, yanlarına
gelmiş. Ama biraz garip davranıyor, anlamaya çalışır gibi
etrafına bakar.
HAFIZ
Size muhteşem bir yer, bir cennet
bahçesi olduğunu söylemiştim değil
mi?
Ancak kendisi de bu konuşmada bir gariplik olduğunu
hissetmiştir, anlayamaz, gözlerini kısar, başını kaşır.
HAFIZ
Yaaa...
Birden az önce atladığı ağacı görür. Üstündeki tişörtü
çıkartmaya çalışır ama zaten tişört yoktur üzerinde. Ağaca
doğru bakar.
HAFIZ
Hay allah yahu!
ORHAN
Ne oldu?
HAFIZ
Hiç... Şuradaki dala çıkıp göle
atlardım hep buraya gelince.
Duygu yaklaşır bu sefer
DUYGU
Hafız!
HAFIZ
Ama dal kırılmış maalesef. Tüh
yahu.
Halide girer araya
HALİDE
Şaka yapıyorsun değil mi Hafız?
HAFIZ
Ne şakası canım! Sahiden atlardım.
RÜYA
Az önce atladın zaten.
HAFIZ
Yok canım!
RÜYA
Evet!
Hafız etrafına bakınır.
HAFIZ
Şaka yapıyorsunuz değil mi?
Uzunca bir sessizlik olur. Orhan toparlanır en kısa sürede.
ORHAN
Hemen otele haber vermemiz lazım.
Telefon... Telefonun nerede Hafız?
Hafız tişörtünü çıkardığı yeri işaret eder.
HAFIZ
Şuraya çıkartmıştım.
Herkes bir kez daha susar.
RÜYA
Eee, bunu nasıl hatırlıyorsun o
zaman?
Hafız'ın aklı karışmıştır.
HAFIZ
Tişörtümü çıkartıp oraya
koymuştum...
DUYGU
Hah. Evet! Peki sonra?
Hafız düşünür düşünür...
HAFIZ
Sonrası... Yok...
DUYGU
Şaka yapıyorsun değil mi?
Orhan ise telefonu alıp gelmiştir bile. Kurcalar, açmaya
çalışır. Kenan uzaktan seslenir yine bilmiş bilmiş.
KENAN
Çekmez buradan çekmeeeez.
ORHAN
Hah. Açılıyor... Eee.. Pin kodu
istiyor. Pin kodu ne Hafız?
Hafız boş boş bakar. Orhan telefonu gösterir, sanki görünce
hatırlayacakmış gibi.
ORHAN
Pin kodu diyorum Hafız. Senin
telefonun bu. Nasıl açacağız?
HAFIZ
Hatırlamıyorum!
ORHAN
Şaka yapıyorsun değil mi?
RÜYA
Ayy! Hepiniz şaka yapıyor
olmalısınız?
Herkes birbirine bakar. Müzeyyen hanım Yiğit beyin yanına
gider, onu çözmeye başlar.
MÜZEYYEN
Valla herkes birbirine şaka yapıyor
ama ben bir şey anlamadım Yiğit
bey.
Duygu söylenmektedir. Şiva'ya doğru ters ters bakarak
konuşur.
DUYGU
Ve başka hiç birimizde telefon yok,
değil mi?
İÇ/GÜN, OTEL ODASı
Otel odasında, yolculuğa çıkmadan önceki dakikalardayız.
Ekip otel odasında toplanmış, Şiva çok bilmiş şekilde
insanları ikna etmeye çalışıyor.
ŞİVA
Lütfen arkadaşlar, hayatınızda bir
kez olsun bırakın şu cep
telefonlarını. Bakın, doğayla iç
içe olmaya gidiyoruz, ne gerek var
bu büyülü ortamı ürettiğimiz radyo
dalgalarıyla kirletmeye?
HALİDE
Aman ne olacak Şiva, çok istiyorsan
kapalı tutarız.
Şiva yaklaşıp elini Halide'nin omzuna koyar.
ŞİVA
O telefonun cebimizdeki varlığı
bizi doğadan uzaklaştırmaya yeter
Halide, emin ol!
İnsanlar pek ikna olmamışlar, evirip çeviriyorlar cep
telefonlarını.
YİĞİT
İyi de ya başımıza bir şey gelirse?
ŞİVA
Hafız'ın telefonu var ya Yiğit bey.
O alsın bir tek, yeterli.
DUYGU
Ya Hafız'a bir şey olursa?
Hafız abartılı bir şekilde güler.
HAFIZ
Bir saniye arkadaşlar! Ben bu
ekibin rehberiyim. Durun biraz.
Bana bir şey olursa bilin ki daha
önce size bir şey olmuştur.
DIŞ/GÜN, GÖL KENARI
Duygu Şiva'nın konuşmasını taklit eder;
DUYGU
Ne gerek var bu büyülü ortamı radyo
dalgalarıyla kirletmeye...
Duygu eliyle Hafız'ı gösterir. Şiva suçluluk psikolojisiyla
kendini savunmaya başlar.
ŞİVA
Ama canım nereden bilebilirdim
Hafız'ın bu hale geleceğini. Hem
evrende her şeyin bir sebebi...
Hafız diklenir.
HAFIZ
Bir saniye arkadaşlar, ne varmış
benim halimde?
Özgür yaklaşır,
ÖZGÜR
Biraz sakin olalım. Öncelikle
Hafız, bizi otele geri götürebilir
misin? Yolu bulabilir misin?
Hafız bir süre düşünür.
HAFIZ
Bulurum tabi canım, o kadar da
değil.
Herkes bir an için rahatlar. Hafız etrafına bakınır, sonra
mağaranın olduğu tarafa değil, başka tarafa doğru yürür.
Yiğit peşinden koşup tutar onu.
YİĞİT
Hafız, evladım, mağaradan geldik
ya, mağara şu tarafta.
HAFIZ
Haaa.. Mağara, doğru ya...
Bir süre düşünür.
HAFIZ
Mağara mı? Hangi mağara?
Yiğit konuya hakimmiş gibi Hafız'ın koluna girer, mağaraya
doğru götürür, bu arada Kenan kendi kendine kıkırdamakta.
KENAN
Tam lost olduk iyi mi. Haha.
HALİDE
Kenan ne saçmalıyorsun sen hala?
KENAN
Boş koy anne, boş koy. Rahatla,
relaks. Cennet bahçesindeyiz bak.
Halide bir süre cevap verip vermemeyi düşünür, sonra sinirle
döner Hafız'ın arkasından yürür. Yiğit'le Hafız mağazanın
girişindeler. Hafız etrafına bakınıyor.
YİĞİT
İçeri girince hatırlarsın eminim.
Birlikte aralıktan girip kaybolurlar.
DIŞ/GÜN, KAYALIK
Biraz sonra mağaranın daha yükseğinde, kayalığın aralığından
ikisi çıkarlar ortaya.
YİĞİT
Yok yok buradan değil.. Gel..
Tekrar içeri çeker Hafız'ı.
DIŞ/GÜN, GÖL KENARI
Ekip Yiğit ile Hafız'ı beklerken, onlar birden arkalarındaki
bir ağaçlıktan çıkarlar ortaya.
HAFIZ
Nasıl geldik biz buraya?
YİĞİT
Dur ben de anlamadım. Anlarız. Gel.
Tekrar çeker Hafız'ı, yok olurlar.
DIŞ/GÜN, AĞAÇLIK
Bir süre sonra, bu sefer gölün karşı kıyısında, tamamen
alakasız bir yerden ortaya çıkarlar. Yiğit elini beline
koyar, etrafına bakar, başını sallar, tekrar yok olurlar.
DIŞ/GÜN, GÖL
(Arka arkaya sahnelerde Yiğit ve Hafız'ın garip yerlerden
ortaya çıkışını görüyoruz)
Gölün tam ortasında sudan kafalarını çıkarıp etrafa
bakınırlar.
DIŞ/GÜN, MAĞARA ÇIKIŞI
Geldikleri kapıdan çıkarlar tekrar. Yiğit yine başını
sallar, geri dönerler.
DIŞ/GÜN, GÖL KENARI
İnsanların bulundukları yere tepeden düşerler bu sefer.
Yiğit ve Hafız, nereden düştüklerine bakarlar, ama anlamayıp
kafa sallar, tekrar mağaradan girerler.
DIŞ/GÜN, GÖL KENARI
Bir kez daha ekibin üzerine gökten düşerler.
DIŞ/GÜN, GÖL
Yine gölün ortasından Yiğit'in başı çıkar ortaya, Hafız ise
arkadaki ormanda, ağaçlıkların arasından görünür.
DIŞ/GÜN, GÖL
Bu sefer ikisi birden göle düşerler bir yerden.
DIŞ/GÜN, GÖL KENARI
Akşam saatleri olmuş, hava hafif kararmaya başlamış, ekip,
"ada konseyi" bir çember yapmış. Yiğit ve Hafız da
aralarında.
HAFIZ
Bu işte bir gariplik var
arkadaşlar! Ben sanırım hafızamı
kaybettim.
Duygu alkışlar.
DUYGU
Deme?!
YILMAZ
Ee? Nasıl geri döneceğiz peki? Sen
getirdin bizi buraya, sen geri
götüreceksin.
DUYGU
Güzel söyledin Yılmaz, kaç saattir
görüyoruz bizi nasıl geri
götüreceğini. Onun peşinden gidip
gözümü kuzey kutbunda açmak
istemiyorum ben!
RÜYA
Amma uçtun ha anne!
KENAN
Öyle deme Rüya. Sen dua et kara
duman filan yok. Henüz.
DUYGU
Amaaan!
Duygu sinirlenip arkasını döner. Yılmaz da çileden
çıkmıştır.
YILMAZ
Hay canına yandığımın! Ne talihsiz
bir adamım ben yahu!
Yılmaz'ın siyah yüzüne odaklanırız bir süre.
İÇ/GÜN, HASTANE ODASI
Bir hastane odasındayız, doktor eliyle kapkara bir çocuk
tutuyor, yeni doğmuş. Anne, baba, ikisi de beyaz. Şaşkınlık
ve dehşet içinde çocuğa bakıyorlar. Doktor kekeler..
DOKTOR
Bu.. Bu... Yüz milyarda bir olan
bir durum... Yani... Mümkün ama...
Eh...
DIŞ/GÜN, GÖL KENARI
Tekrar Yılmaz'ın yüzünden açılırız. Halide yaklaşır, ters
ters bakar.
HALİDE
Bizi de düz tabanlığına ortak ettin
yani.
Özgür yetişir.
ÖZGÜR
Saçmalama Halide, ne alakası var!
HALİDE
Öyle değil mi ama? İçimizde beyaz
bir anne babadan siyah doğmayı
becerebilmiş tek bir kişi var, onun
katıldığı yolculukta da bu... bu...
lanet yerde kayboluyoruz. Tesadüfe
bakın!
YILMAZ
Hah. Bravo! Yabancılaştırın beni,
kurtulun değil mi? Ne kolay.
EMİNE
Halide gerçekten kendinden
utanmalısın.
Yılmaz hem sinirli hem de kırgın bir şekilde yerden taş
alır, göle fırlatır, taş göle düşer. Herkes dalgın.
Sessizlik. Taşın su yüzeyinde oluşturduğu halka yayılır...
Gölün üzerinden bir kuş geçer... Bir anda bir canavar suyun
içinden fırlar, kükreyerek havadaki kuşu kapıp tekrar suyun
içinde yok olur. Ekiptekilerin bağrışını duyarız sadece.
Hepsi anında yok olurlar, Hafız hariç.
DIŞ/GÜN, MAĞARA ÇIKIŞI
Hepsi sırtlarını mağaraya dayamışlar, Rüya Duygu'nun
bacağına sarılmış, ekipteki tüm kadınlar erkeklerin arkasına
saklanmış durumda. Tir tir titriyorlar. Hafız ise gölden
onlara doğru yürüyor.
HAFIZ
Arkadaşlar merak etmeyin, bugüne
kadar gölden çıktığı görülmedi, çok
uysaldır.
Duygu sırtını duvardan ayırmadan bağırır avazı çıktığı
kadar.
DUYGU
Uysalmış! Manyak herif! Ne biçim
bir yere getirdin bizi!
Rüya gözlerini kapamış, saklanıyor.
RÜYA
Getirdiği yetmedi, dönemiyoruz da.
Burası cehennem... Allahım!
KENAN
Yaa... Göl manzarasını görünce
cennet, canavar çıkınca cehennem
değil mi? Haha. Ben sana
söylemiştim Rüya, hiç olacak şey mi
bu, hangi devirde yaşıyoruz,
canavar çıkıyor gölden yahu. Hala
anlayamadınız mı olan biteni?
RÜYA
Sen ne anladın Kenan? Bize de anlat
o zaman biz de bilelim!
KENAN
Anladım anlamasına da. Ne oldu biz
buraya düştük, ben de onu
hatırlayamıyorum.
HAFIZ
Yapmayın arkadaşlar. Evlerinizden
binlerce kilometre uzaktasınız.
Şehirde gördüğünüz hayvanlardan
olmayabilir, ama sonuçta buraları
için doğal şeyler bunlar.
HALİDE
Yaa senin de aklın bir gidip bir
geliyor.
ORHAN
Aklı geldiğinde bir işimize
yaramıyor ama nedense.
Hafız yanlarına gelmiştir.
HAFIZ
Arkadaşlar, sakin olalım. Şu
gerçeği kabul edelim, ben hafızamı
kaybettim ve dönüş yolunu da bir
tek ben biliyorum... Yani;
biliyordum. Olay bu kadar net.
DUYGU
Aman ne güzel durum analizi
yapıyorsun!
HAFIZ
Ölene kadar böyle kalmayacağım ya
ben de. Hele bu geceyi burada
geçirelim, sabah ola hayrola.
HALİDE
Nee! Geceyi burada mı geçirelim?
Gölde canavar var be!
YILMAZ
Canavar olmasa da ben varım, illa
bir terslik çıkarırım, değil mi?
EMİNE
Tamam Yılmazcığım, uzatma sen de.
HAFIZ
Öncelikle bir ateş yakmalıyız,
burada gece çok soğuk olur.
Mağaranın içinde geceyi
geçirebiliriz. Hem şanslıyız,
yağmur yağmıyor.
RÜYA
Mağara mı??? Ben hayatta girmem
oraya!
Bu sırada Şiva Hafız'ın yanına gelmiştir.
ŞİVA
Hafız, otursana şöyle, sana şifa
vereceğim, hissediyorum. Tam şu
anda, müthiş bir enerji var
ortamda.
Hafız oturur, Şiva elini Hafız'ın başına koyar, daha koyduğu
anda derinlerden bir gökgürültüsü duyulur ve anında
bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlar. Şiva huşu
içinde gökyüzüne bakarken tüm ekip öfkeyle ona bakıyor.
ŞİVA
Arkadaşlar! Bu bir işaret. Görmüyor
musunuz? Enerji boşalması.
Hafız'a doğru eğilir, iki saniyede sırılsıklam olmuşlar,
saçlarından su damlıyor Hafız'ın suratına.
ŞİVA
Hatırlıyor musun bir şeyler
Hafızcığım?
Hafız boş boş bakar Şiva'nın suratına.
İÇ/GECE, MAĞARA
Mağaranın içine kaçmışlar belli ki, dışarıda hala yağmurun
sesi geliyor, kuytu bir köşede bir ateş yakmışlar, etrafında
ısınmaya çalışıyorlar ama hepsi sırılsıklam.
HAFIZ
Daha önce başıma gelmemişti böyle
bir şey.
KENAN
Gelse hatırlar mıydın sanki Hafız
abi?
Özgür gülmemek için kendini sıkar, Halide ise sinirlenip bir
şaplak indirir Kenan'ın kafasına.
HALİDE
Kenan sus!
HAFIZ
24 saat çok önemli. Büyük
heyecanlar yaşamadan bu 24 saati
atlatırsam hafızamın geri
geleceğinden eminim ben.
DUYGU
Ay çok rahatlattın bizi Hafız. Sana
güvenebileceğimizi biliyordum ben.
Sağol.
Hafız esner.
HAFIZ
Valla ister güven ister güvenme
Duygu. Şimdi uyusak iyi olur.
YİĞİT
Olmaz, beyin kanaması tehlikesine
karşılık uyumaman lazım senin şu
anda.
ORHAN
Yiğit bey, bırakın uyusun. Ne
yapacağız, beyin kanaması
geçirdiyse doktor mu çağıracağız?
Herkes yavaş yavaş bir köşeye kıvrılır...
İÇ/GECE, MAĞARA
Gece ilerleyen saatler, ateş yanmaya devam ediyor, sadece
Yiğit ateşin başında, bir şeyler atıp ateşi besliyor. Derin
bir sessizlik, yanan dalların çıtırtısı. Bir süre sonra
mağazanın ağzında bir karaltı görürüz, aralıktan giren ışık
gittikçe azalır, azalır. Yiğit farkında değil, ateşle
oynuyor hala. Mağaranın kapısından bir hayvanın içeriye
baktığını görürüz, çok karanlık olduğu için anlaşılmaz, bir
süre sonra hayvanın içeri uzattığı başı ateşe yaklaşır,
gölden fırlayan canavardır bu. Ejderha gibi bir görüntüsü
var, kapının yakınlarında uyumakta olan Hafız'a döner, burnu
ona neredeyse bir karış mesafede. Hafız uykusunda eşelenir,
sağa sola dönerken eli hayvanın burnuna gelir. Hala uykuda.
Eliyle bunun ne olduğunu yoklar bir süre. Yiğit neden sonra
arkasını döner, elbette gördüğü sahne karşısında buz keser.
Arkadan eliyle bir yanan ateşin kenarından bir tahta
parçasını tutmaya çalışır, o sırada Hafız gözlerini açar.
Keseriz.
BÖLÜM SONU.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder